1932 yılında düzenlenen I. Türk Dili Kurultayı’nın açılış günü olan 26 Eylül her yıl “Dil Bayramı” olarak kutlanıyor. Asıl bayram, dilimiz eşitsizliği üreten ifadelerden arındıkça, özgürleştikçe gelecek sanırım!
Hatice Soysal, Feride T., Merve Abasiyun ve daha birçoğu. Bu kadınlar kim mi? Sanatçı Zeren Göktan’ın Türkiye’de şiddet nedeniyle hayatını kaybeden kadınların anısına yaptığı dijital anıtta “Anıt Sayaç”ta yer alan en son isimler.
2020 yılında 410 kadın öldürülmüş, tabii bu rakam sadece kayıt altına alınabilenler. Kayıt altına alınamayanların da olduğunu düşünürsek geçtiğimiz sene her gün bir hatta daha fazla kadının katledildiğini söyleyebiliriz. 2021’de de değişen bir şey yok. Kimi tekme tokatla, sopayla dövülerek, itilerek, tecavüz edilerek; kimi eli, kolu, bacağı, kafası kesilerek, yakılarak öldürülen kadınlar…
Neredeyse her güne bir can! Sayaç işlemeye devam ediyor…
14 Şubat 2015’te bindiği minibüste acımasızca katledilen ve “artık bu son olsun” denilerek sembol bir isme dönüşmüş olan Özgecan Aslan’ın ardından öldürülen onlarca kadın... Özgecan’ın hunharca öldürülmesi belki de daha önce görmediğimiz ölçüde toplumsal bir infiale dönüştü; neredeyse her ilde yürüyüşler düzenlendi, ilköğretimden yükseköğretime kadar her dereceden okulda anma toplantıları, protesto gösterileri yapıldı.
Bütün bunlar çok sevindirici. Toplumsal uyanışlarımız genellikle bu tür travmatik olaylar sonrasına denk geliyor maalesef. Ancak burada bu meselenin algılanışında, yazılı ve görsel basında ele alınışında, hatta protestocuların söylemlerinde bile bir şey dikkatinizi çekmedi mi? Özgecan’ın ölümünün ardından ana akım medya başta olmak üzere sürekli tekrarlanan bir söylem vardı: Özgecan’ın “masumiyeti”: “Masum kız”, “Sadece kız arkadaşıyla buluşmuş, üniversiteden evine gitmeye çalışan bir genç kız”, “annesinin verdiği sütü içerek, harçlığını alarak okuluna giden ve evine dönemeyen genç kız”.
Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Sosyolog Nükhet Sirman, cinayetten birkaç gün sonra çok önemli tespitlerde bulundu ve Özgecan’ın etrafında kurulan “masumiyet” söyleminin aslında hiç de masum olmadığını dile getirdi: “Neden Özgecan bu kadar infiale yol açtı? Niye başka kadınlar değil de Özgecan?
Çünkü masumdu. Masum diye kodlandı. Halbuki bir sürü kadın masum diye kodlanmadığı için yani masum varsayılmadığı için ‘Başına geleni hak etti.’ diye yazılıyor. Bu iğrenç bir şey. Bu, kadınlık erkeklik kültürel kodlarına bağlı.”
Bu kodların temel üreticisi de zihniyetimizin doğrudan yansıması olan dilimiz. Dilimizden çıkan tek kelimeyle insanları kodluyor, yaftalıyor, hapsediyor, bazen de en kötüsü onları ölüme mahkum ediyoruz. Özellikle sosyal medyada, gazete manşetlerinde, atasözleri ve deyimlerde toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden ve yeniden üreten dili görmek mümkün. “Mini etek için yumruk yemiş!”, “Yasak aşk ölümle bitti!” “Günlük evde feci ölüm!”
manşetlerinin kadın görselleriyle birlikte verilmesi, kadın mağdurların kullanılan dille yeniden ve yeniden mağdur edilmesine yol açıyor, şiddeti yeniden üretiyor. Sadece olumsuz haberler için de değil, A Milli Kadın Voleybol Takımı için kullanılan “kızlarımız” ifadesi de en az yukarıdaki manşetler kadar ötekileştirici aslında.
Neden erkek futbol takımı ülkeye döndüğünde “erkeklerimiz” “oğullarımız” gibi manşetler atılmıyor? Kadın Voleybol Takımı sahiplenilmesi, “korunup/kollanması” gereken bir takım mı? Başarılarıyla övünülen “kızlarımız”dan biri “hanım hanımcık” oyununu oynamak yerine farklı bir cinsel yönelim sergilediğinde de onu bağrımıza basacak mıyız?
O kadar ileri gitmeye de gerek yok; kadın/erkek tuvaleti demek yerine neden “bayan” tuvaleti denir? ‘Kadın’ kelimesi olumsuz “sakıncalı’, ‘kirlenmiş’, ‘bakire-olmayan’ anlamlarına da geldiği için mi? Gündelik hayatta farkında olmadan kullandığımız başka ifadeler de var: Bazı mesleklerin önüne gereksiz biçimde “kadın” ya da “erkek” vurgusu eklemek gibi! “Kadın sürücü”, “kadın yazar”, “erkek hemşire” gibi. Örtük olarak “insan” olmayı “erkek” olmakla özdeşleştiren ifadeler gibi: “adam olmak/adam gibi/adamdan saymak vb.”
Bu ifadeler maalesef sözlükte durduğu gibi durmuyor! “Adam gibi adamlar” “karı gibi” güldüğü için trans bir bireye saldırıp onun canına kıyabiliyorlar; “hanım hanımcık” evinde oturmadığı için “dizini döveceğine” kızlarını dövüyorlar!
Dilimizin gerçek bir bayram yaşayabilmesi için öncelikle bu eşitsiz dilden kurtulmalıyız; o zaman gerçekten dilimiz bayram edecek!
Yazar: Dr. Öğr. Üyesi Şehnaz Şişmanoğlu Şimşek
Düzenleme: Simge Yazıcı
Şehnaz Şişmanoğlu Şimşek Kimdir?
Doktora çalışmasını ilk Türkçe romanlardan biri olan (Karamanlıca) Temaşa-i Dünya ve Cefakâr u Cefakeş (1871-1872) üzerine Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamladı.
2009’dan beri Kadir Has Üniversitesi’nde Türkçe dersleri koordinatörü olarak görev yapıyor Türkçe edebiyat ve eleştirel okuma ve yazma üzerine dersler veriyor.