Aldığımız kararların sebepleri her birimizin hikayesine göre çok farklı olabiliyor.
Benim yoga ile tanışmam da birçok beyaz yakalının şikayet ettiği, o bir türlü geçmek bilmeyen bel ve sırt ağrıları için çözüm arayışımla başladı.
Ne olduğu hakkında kıyıda köşede kalmış yarım yamalak bilgim ile tek fikrim genelde kadınların boş vaktini geçirmek için yaptığı basit bir kaç bedensel hareketten oluşan bir uğraşı olduğu yönündeydi. Bu yüzeysel yakıştırmamdan hala utanıyorum.

Yoga ile tanışalı dört sene oldu. Yogaya başladığım dönemde arkadaşlarımın meraklı soruları, alaycı yorumları, yaratıcı şakaları ve bazen de sinirlenerek karşı olduklarını belirten söylemleri ile özellikle erkeklerin konuya mesafeli, endişeli ve belki korku dolu yorumlarına çokça tanık oldum.
İlk başlarda moral bozucu olduğunu kabul etmem gerekir. Toplumca kabul gören, onaylanan, hazır etiketlenmiş onca uğraşı varken neden yoga, değil mi? Sonraları fark ettim ki dış etkenler ve eleştiriler beni merkezimden kolayca çıkarıyormuş. Yoganın belki de en değerli öğretisi olan “kendi merkezinde kalabilmeyi” kolaylaştıran pratikleri bu noktada çok işime yaradı. Bunun anlamını öğrendikçe dışarıdan gelen fikirlerin, yorumların ve eleştirilerin sadece sahibine ait görüşler olduğu ayrımına varmaya başladım. Benim için bir temizlik dönemi başlamış oldu. Her fikri dinleyecek cesaretle birlikte, o eleştirilerin altında yatan asıl duyguya odaklanmayı öğrenmeye başladım.
Bir erkek olarak sizden beklenen kimlik:
Güçlü, sert, sportif, iddialı, rekabetçi, avcı... Kabul fakat bu esnada esnekliği, bırakmayı, iddiasız davranmayı ve en önemlisi yumuşamayı ihmal etmiş olabiliyoruz. Bunlara da ihtiyacımız olabilir. Bu aslında hayata nasıl baktığımızı ve genel davranışımızı da derinden etkiliyor.
Yoga işe önce kendi bedeniniz ile bağ kurmanızı sağlayarak başlıyor.
Güç, esneklik, denge, katılık, travmalar, duyguların yarattığı sıkışmalar, sorumlulukla ilişkili gerginlikler, stres ile yerleşen ağrılar... Bildiğimiz veya hiç farkında olmadığımız şikayetlerimizin birçoğunun kaynağını sadece bedenimiz ile bağ kurarak bile fark edebiliyoruz. İşin güzel yanı bu anlatılanlar cinsiyetten bağımsız temel anatomi kuralları içinde herkes için geçerli.
Evet, doğru erkek bedeni kadınlara göre daha az esnektir ama esneyebilir. Kadın bedeninin de erkeklere göre nispeten az daha güçsüz olup güçlenebileceği gerçeği gibi. Beden esnemeye ve güçlenmeye başlarsa limitlerinizi görüp ilerleme sağlayabilirsiniz.
Aynı durum zihnimiz için de geçerli.

Benim için de ilk farkındalık, bedenimin fiziksel varlığını hatırlamam ile ortaya çıkmaya başladı. Modern yaşam koşturmacası arasında bedenimiz ile olan bağımızın zayıfladığını, dikkatimizi yeterince vermezsek zihnimizin peşinde oradan oraya sürüklenen bir hale geldiğini fark edebilirsiniz. Dijital dünyada hareket olanaklarımız kısıtlı.
Bedenin limitlerini keşfetmenin ve en önemlisi deneyimlemenin eksikliğini yaşıyoruz. Bu kaybettiğimiz bağı geri kazanmanın yolu ise hareket etmek ve hareket ederken de dikkati bedeninizde tutmaktır.
Zor ve karmaşık olmasına gerek yok, basit, yumuşak, çabasız hareketlerle başlayabilirsiniz. Kendi deneyiminiz ile limitlerinizi bir kere keşfetmeye başladıktan sonra gerisi sizin kendi oyun alanınızı ne kadar genişletmek istediğinize kalacaktır.
Bol hareketli günler dilerim.
Serkan Yalız
Serkan Yalız Kimdir?
1976 Ankara doğumlu Serkan Yalız, ’94 TED Koleji ve ’98 ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümü’nden mezun. Evli ve Bora (11) isimli bir çocuğu var. Klasik müzik hayranı Yalız, bateri çalışıyor, saatler tasarlıyor ve ahşap sanatçısı olarak el emeği işleriyle beğeni topluyor. Eski Milli Dart Sporcusu olan Yalız, aynı zamanda lisanslı bir maratoncu, triatlet ve yoga eğitmenliği de yapıyor.