Lila Şengün, Türkiye'nin yıldızı parlayan genç voleybolcuları arasında... 2020 U19 Avrupa Şampiyonası’nda En İyi Pasör Ödülü aldı.
Profesyonel sporcu bir ailenin çocuğu olan Şengün, Fenerbahçe altyapısının ardından Fenerbahçe'nin profesyonel takımına yükseldi ve 2021-22 sezonunu Sarıyer Belediyespor voleybol takımı kadrosunda geçirdi.
Tüm genç kızlara ilham olacak yeteneğiyle kendisini uzun yıllar filelerde göreceğimize eminiz. Lila Şengün, Awen for Us Eşitlik’te Söz’üm Var! için sorularımızı yanıtladı.
Kendinizden bahseder misiniz? Lila Şengün spora kaç yaşında nasıl başladı, neler denedi, profesyonel voleybolcu/pasör olarak oynama sürecini anlatır mısınız?
Spora 9 yaşındayken, 2011 yılında başladım. Voleyboldan önce yüzme, karate, dans gibi branşlar denedim bunların yanı sıra tenis ve binicilik de yaptım. Babamın boksör, annemin de voleybolcu olmasından dolayı sürekli sporla iç içe olmak istedim ve bu saydıklarımın benliğimi tamamen bana ait olduğum yerde hissettirmemesi sonucunda da annemin de teşviği ile Fenerbahçe’de voleybola başladım. İlk olarak spor okulu, sonrasında küçük takım, yıldız takım ve genç takım olmak üzere takımlarda yer aldım. 2021 sezonunda da Fenerbahçe Opet Voleybol takımında ilk Sultanlar Ligi deneyimimi yaşadım.
Voleybol dışında performansınızı destekleyen başka neler var hayatınızda? Başka bir spor, egzersiz, günlük rutin, ilham aldığınız diğer şeyler?
Hala öğrenme aşamasında olmama rağmen, bildiklerimi katmamla beraber yoga yapmayı çok seviyorum. Sabahları uyandığımda, güne daha enerjik başlamama ve vücudumun daha esnek olmasına yardımcı oluyor. Bunun dışında, geçen yıl Seda Uslu ile Mindfulness çalışmalarına da başladım. Sporun bir bölümünde zihinsel antrenmanında önemli bir yer edindiğini düşünüyorum, bolca meditasyon ve kendimi geliştirmek adına gelişim kitapları okuyarak hem sosyal hem de mesleki spor alanında kendimi desteklemeye çalışıyorum. Sosyal hayatımda zaman buldukça dışarı çıkıp gezmeyi, yeni yerler görmeyi, özellikle dışarıda kahve içip yürümeyi, sokak sokak gezmeyi çok seviyorum. Zaman buldukça tek başıma veya arkadaşlarımla dolaşıyorum.
Ailenizin sporcu olmasının size etkilerini merak ediyoruz… Sporcu olmanızı onlar mı teşvik etti? Aileler çocuklarını yeteneklerine göre yönlendirdiğinde başarılı olma şansı artıyor mu sizce de?
Belli bir yaştan sonra, bir aktivite yapmayı ben istedim; çünkü hem karakteristik olarak hem de genel özellik olarak çok durağan bir çocuk değildim. Voleybola başlayana kadar bahsettiğim üzere bir sürü spor veya aktivite alanında deneyim sağlamaya çalıştım. Fakat artık onlardan istediğim sonucu alamadığımda, annem ve babamın “İstersen bir de voleybolu deneyelim” demesiyle ilk adımımı bu spor branşına atmış bulundum. Eminim ki, eğer bunu da istemeseydim farklı bir yönlendirmeyle başka bir branş dalına katkı sağlardım; fakat gerek kalmadı. Kendimi en iyi voleybolla özdeşleştirebildiğimi fark ettim. Burada gerçekten kendimi çok şanslı sayıyorum; çünkü ailem kendimi bulma sürecindeyken aceleci davranmadı ve gerçekten nerede mutlu olabileceğimi görüp, deneyimleyebilmem adına sabırlı davrandılar. Buradaki ana tema benim gerçekten mutlu olduğum ve sevdiğim bir şeyi yapmamdı, aynı zamanda severken keyif aldığımı hissettiğim şeyin doğru olduğuna inandıklarından dolayı voleybolda hepimiz aynı karara vardık.
Bence ebeveynlerin çocuklarını veya çevresini destekleme çalışmaları veya buna katkıda bulunmaları çok güzel bir şey. Bir çocuk açısından da hem değerli hissettirme, hem de özveri ve özgüven açısından mevcut potansiyelini bir adım ileri taşıma şansı buluyor. Fakat bazen aileler, maalesef kendi çıkarları için kendi yapamadığı şeyleri zamanında yapamamış olmalarından kaynaklanan, içlerinde kaldığı hayallerini çocuklarının üzerinde baskı kurarak oluşturmaya çalıştıklarından dolayı, bu çocuklarında veya bahsettiğimiz kişilerde hem ekstra bir gerginlik yaratıyor, hem de ne istediklerini bilme şansı tanınmamış sayılıyor. Bu yüzden de genelde böyle olan ebeveynlerin çocukları da maalesef şu anki yaptığı işinde en önemli olan mutluluk payını çok aza indirmiş bulunuyor ve yaptığı işi severek değil de “ailem istediği için yapıyorum“, “bunu yapmaya zorlandığım için bunu başarmam gerekiyor” psikolojisine bürünüyor ki, bu bence kişinin kendi mutluluğunun da önüne geçen bir durum yaratmış oluyor.
A Milli Kadın Voleybol Takımı’nda kendinize rol modeli gördüğünüz, disipliniyle size katkıları olan, yakın hissettiğiniz kimler oldu? İlham aldığınız başka sporcular varsa kimler?
Kendime örnek aldığım ve katkıda bulunmasını isteyeceğim oyunculardan bir tanesi tabii ki de Eda Abla. Hem duruşuyla, hem kaptanlığıyla, hem sporcu karakteri ile hem de dışarıda ki abla modeli ile bambaşka biri. Kendi yaş grubumda da, milli takımda kaptan seçildiğimde kendi tecrübelerinden yararlanmak adına onu aradığımda benimle her fırsatta konuştu ve bana çok yardımcı oldu. Bu yüzden kendime katmak istediğim özellikleri barındıran ve en iyi temsil edenlerden birinin tartışmasız Eda Abla olduğunu düşünüyorum. Güncel kadroya baktığımızda da bir pasör olarak tabii ki de Cansu Abla’yı izliyorum ve kendimde gördüğüm eksiklerimi kapatmaya uğraşıyorum.
Herkesin bir kahramanı vardır, sizin kahramanınız kim?
Ben herkes kendi hikayesinin kahramanıdır sözüne inanırım. Tabii ki de bu yaşıma kadar örnek aldığım, aynı takımda oynadığım ablalarım veya takım arkadaşlarımın yanı sıra her türlü zorluğun üstesinden gelebilme potansiyelimi bana fark ettirdiği, pes etmek diye bir şey olmadığını bana aşıladığı için ve her zaman yanımda olduğu için annem diyebilirim.
Pandemi sizce spor dünyasını ve kadınları nasıl etkiledi? Türkiye’de voleybolun gidişatını nasıl görüyorsunuz?
Pandemi süreci yalnızca sportif açıdan değil, sosyal ve mental açıdan tüm toplumları etkiledi. Eve kapanmak, dış dünya ile bağlantınızın sınırlandırılması ve alışık olmadığımız bir biçimde, yaşamadığımız bir hayatı benimsemek herkese çok zor geldi sanıyorum. Burada etkisi üzerinde konuşacak olursak kadın ya da erkek değil, insanlık üzerinde, belki de hala fark edemediğimiz ve yıllar boyu devam edecek, ileride farklı sonuçlarını göreceğimiz bir zaman dilimiydi. Genç yaşımda bu tür bir tecrübe biraz ağır oldu diyebilirim.
Türkiye’de voleybolun gidiş süreci ise çok olumlu seyrediyor. Federasyonumuz ve birçok takımımızın uzun yıllardır yaptığı yatırımlar, yalnızca A Milli takım seviyesinde değil, farklı yaş gruplarında da uluslararası başarıları ülkemize getiriyor. Sultanlar Ligi bugün Avrupa’nın sayılı liglerinden. Maçlarımızı televizyonlar ve dijital platformlar daha fazla vermeye başladı, toplum voleybolu daha çok konuşuyor ve sporumuzun medyada görünürlük oranı her başarı ile daha da yükseliyor. Bunlar memnun edici gelişmeler ama tabii daha yolun başındayız, oluşturacağımız spor kültürü ve voleybol kültürü ile yalnızca başarı dönemleri değil, her zaman konuşulacak bir branşımız olması için hep beraber hareket etmeliyiz.
2020 Avrupa Şampiyonusunuz, sizden dinlemek isteriz… 😊
Çok genç yaşta kazandığımız bu başarı, ben ve tüm takım arkadaşlarım için unutulmaz bir anı olacak. 19 Yaş altı takımı olarak, finalde Sırbistan’ı yenerek elde ettiğimiz başarının gururu gerçekten anlatılamaz. Milli takım forması ile ülkenize başarı getirmek ve kupanın ellerinizde yükselmesi, bir sporcunun yaşamak isteyeceği en güzel anlardan biri. Umarım gelecek kariyerimde de böyle güzel ve unutulmaz anılarım olur.
Sporun cinsiyeti yoktur, diye inanıyoruz ama hala bu konuda kalıp yargılar sürüyor... Hiç kariyer hayatınızda cinsiyet ayrımcılığına uğradığınız (paylaşmayı tercih ederseniz*) olaylar yaşandı mı? Erkek egemen spor dünyasında kadın oyuncu olmanın zorlukları sizce neler?
Sporcu olmak gerçekten zor bir kavram. Çok küçük yaşlardan itibaren, birçok şeyden feragat ederek hayallerimize ulaşmak için çalışıyoruz. Ben kendimi bu konuda açıkçası şanslı hissediyorum, hem ailemden gelen destek başta olmak üzere, branşımın kendine özgü niteliklerinden dolayı bu tür bir ayrımcılık olmadı ama ne yazık ki toplum içinde herkes benim kadar şanslı değil. Biliyorum ki hem farklı spor branşlarında hem de toplumun içinde farklı rollerde yer alan kadınlarımız içerisinde bu ayrıma uğrayan çok kişi var. Bunu iş dünyasında, özel dünyasında yaşayanlar oldukça fazla. Bu ülkemize de özgü bir durum değil, son 5-6 yıllık süreçte, dünyanın farklı noktalarında da kadın sporcuların, bu tip ayrımcılığa dikkat çekmek için hareketlerde bulunduğu, federasyonlara ve uluslararası komitelere başvurduğunu da gözlemliyorum. Benim açımdan sporcu sporcudur, branş ayrımı olabilir ama kadın ve erkek sporcu diye bir kavrama açıkçası karşı biriyim. Mesleğimde de önüme bir ayrıştırıcı kelime gelmesine karşıyım.
Sosyal medyadan size ulaşan yaş grubunuz ya da daha genç kızlarla iletişiminiz nasıl, sizi örnek alacak ve spora başlamak isteyecek genç kızlara mesajınız ne olur?
Sosyal medya, artık günümüz dünyasında biz sporcuların vazgeçilmez iletişim platformu. Sağ olsunlar takipçilerimiz, hayranlarımız ve bizi sevenler bizi buradan takip ederken bazen yorumları, bazen ise özel mesajları ile bana ulaşıyor. Mümkün olduğunca onlara sporumla ilgili doğru bilgiyi aktarmaya çalışıyorum öncelikle, benden küçüklerin beni örnek alması çok memnun edici bir durum. Genç yaşta bir sporcuyum ve onlar için rol olabilmek tabii ki çok önemli. Spora başlamak isteyen herkese tek tavsiyem, öncelikle hayat kalitelerini arttırmak için küçük yaşlardan itibaren sporu bir yaşam biçimi haline getirsinler. Herkes profesyonel olmak zorunda değil ama sporun vereceği enerji, mutluluk hissi, eminim ki onları her zaman fiziksel, mental güçlü yapacaktır. İşin profesyonelliğine geçecek olanlara ise tavsiyem çok çalışmak, sürekli öğrenmek, planlı ve disiplinli olmak ve pes etmeyi akıllarından silmek olabilir.
Son olarak eşitliğe vereceğiniz sözünüzü dinlemek isteriz, sizin Eşitlik’te Söz’ünüz ne?
Benim eşitlik sözüm, sporumla beraber ulusal ya da uluslararası hiç fark etmez, katılacağım her organizasyon içerisinde, ne olursa olsun sporun ayrım değil bütünleştirici olduğundan yola çıkarak kadın ya da erkek ayrımı değil, sporcu olduğumuzu vurgulamak olacaktır. Bu söylemi bizler yaydıkça, toplumda da bu ayrımın kalkması için adımlar atılmaya başlanacaktır düşüncesindeyim.